Cinsel Kimlik Bozukluğu: Doğuştan Mı, Sonradan Mı?
Herkesin bir ‘kimlik krizi’ dönemi vardır, ama bu yazıda bahsedeceğimiz kimlik krizi, sabah kahvaltısında hangi kazağı giyeceğinizi seçmekten çok daha derin bir mesele. Düşünsenize, herkesin bildiği ve kabul ettiği toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkmak, bazen birinin "Hayatımda hiç o kadar pantolon giymemiştim!" diye itiraf etmesi gibi korkutucu olabilir. Ama aslında, cinsel kimlik bozukluğu konusu, tam da bu noktada devreye giriyor.
Bir kişi kendini erkek, kadın veya başka bir cinsiyet olarak hissetmediğinde bu "kriz" aslında çok daha karmaşık. Peki bu durum doğuştan mı? Yoksa toplumun ‘gelişen’ normlarına mı bağlı? Hadi gelin, bu sorunun peşine düşelim ve biraz samimi bir sohbet açalım.
Kimlik, Genetik mi? Yoksa Toplumsal mı?
Cinsel kimlik bozukluğu genetik mi, yoksa çevresel faktörler mi etkiliyor? Bu soruya verilecek cevap, bir nevi eski bir filozof sorusuna dönüştü: "Yumurtanın dışındaki kabuk içinden mi geldi, içindeki tavuk dışarı mı çıktı?"
Cinsel kimlik, genetik olarak belirli bir cinsiyetle dünyaya gelmenizi sağlayan hormonlar ve kromozomlarla şekillenir. Ancak bu, kimliğinizin bir tek yönünü belirler. Diğer bir deyişle, vücudunuzun ne kadar testosteron ya da östrojen ürettiği, kendinizi nasıl hissettiğinizi anlamanın tam yolu değil. Birçok kişi, cinsel kimliğini keşfetme sürecinde, biyolojik faktörlerin ötesine geçer.
Hadi örnek üzerinden gidelim. Ali, doğduğunda erkek olarak kabul edilmiş biri. Ama yıllar içinde kendisini kadın olarak hissetmeye başlamış. O zaman bu kimlik değişimi, Ali’nin çocukluk döneminde yaşadığı bir “kendi içindeki kafa karışıklığı” değil, aslında kimliğini bulma sürecinin doğal bir parçası. Yani, doğuştan gelen biyolojik belirleyiciler, kişisel hislerle her zaman örtüşmeyebilir. O zaman cinsel kimlik bir tür “bulmacaya” dönüşüyor. Ve bu bulmacanın çözülmesi de zaman alabiliyor.
Kadınlar, Kimlik Söz Konusu Olduğunda Daha Duyarlı mı?
Şimdi bir soruya odaklanalım: Kadınlar, cinsel kimlik meselesi söz konusu olduğunda daha mı empatik? İşte bu soruyu, geleneksel toplumsal rollerin ötesine bakarak ele almak gerekiyor. Düşünsenize, kadınlar toplumda daha fazla duygusal işlevsellik beklenen varlıklardır. Bu, onların ilişkilerde ve kimlik konularında daha fazla empati geliştirmelerine neden olabilir.
Ancak, bu genellemeyi yaparken karşımıza çıkan ilginç bir durum da var: Her kadının duygu dünyası birbirinden farklıdır. Örneğin, Selma kendisini doğuştan bir kadın olarak hissederken, yıllar boyu erkek gibi giyinmeyi, erkekler gibi davranmayı tercih etmiş bir arkadaşını çok rahat anlayabiliyor. Bir diğer yanda, Zeynep için cinsel kimlik, çok daha derin, çok daha bireysel bir keşif süreci. Yani, kadınların empatik yaklaşımlarını çok genellememek lazım. Çeşitli kişilikler ve bireysel deneyimler de kimlik algısını etkiler.
Erkekler, Cinsel Kimlik Meselesine Nasıl Yaklaşıyor?
Erkekler, genelde her şeyi çözme odaklıdır. Toplumda bu, erkeklerin stratejik ve analitik düşünme yeteneklerine dair klişelere yol açabilir. Ama cinsel kimlik söz konusu olduğunda, erkeklerin de çok farklı bir bakış açısı geliştirdiği görülüyor. Erkekler, kadınlar gibi daha empatik olmasalar da, kendi kimliklerini bulma konusunda gayet çözüm odaklı ve mantıklı bir yaklaşım sergileyebilirler. Yani, cinsel kimlikle ilgili bir sorunu çözmek, sadece duygusal açıdan değil, aynı zamanda bireysel bir yolculuk olarak da ele alınabilir.
Mesela Ahmet, cinsel kimlik bozukluğu yaşayan bir arkadaşına yaklaşırken, önce "Bu konuda ne hissediyorsun?" demek yerine “Senin için en iyi çözüm nedir?” diyebilir. Ahmet'in yaklaşımı, daha stratejik ve çözüm odaklıdır. Ancak bu demek değildir ki, Ahmet bu konuda duyarsız. Kendi tarzında, meseleye bir çözüm bulma konusunda çok daha farklı bir yöntem izler.
Sonuçta Cinsel Kimlik, Sadece Bir Etiket mi?
Cinsel kimlik meselesi, sadece bir etiketle açıklanabilecek kadar basit değil. Her birey, kendi kimliğini bulma yolculuğunda toplumsal ve biyolojik faktörlerin karışımından etkilenir. Birinin cinsel kimliği, sadece doğuştan gelen bir özellik ya da toplumun bir dayatması olarak görülemez. Bu, aynı zamanda içsel bir keşif süreci ve bir bireyin kendini ifade etme yoludur.
Hadi bir soruyla bitirelim: Kimlik sadece kimlik kartında yazılı olan şey midir? Yoksa kimlik, kendinizi özgürce hissedebileceğiniz bir alan yaratmak mıdır?
Herkesin cevabı farklı olabilir, ama bir şey kesin: Cinsel kimlik, kişisel bir yolculuktur ve bu yolculuğu sadece kendiniz keşfedebilirsiniz.
Herkesin bir ‘kimlik krizi’ dönemi vardır, ama bu yazıda bahsedeceğimiz kimlik krizi, sabah kahvaltısında hangi kazağı giyeceğinizi seçmekten çok daha derin bir mesele. Düşünsenize, herkesin bildiği ve kabul ettiği toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkmak, bazen birinin "Hayatımda hiç o kadar pantolon giymemiştim!" diye itiraf etmesi gibi korkutucu olabilir. Ama aslında, cinsel kimlik bozukluğu konusu, tam da bu noktada devreye giriyor.
Bir kişi kendini erkek, kadın veya başka bir cinsiyet olarak hissetmediğinde bu "kriz" aslında çok daha karmaşık. Peki bu durum doğuştan mı? Yoksa toplumun ‘gelişen’ normlarına mı bağlı? Hadi gelin, bu sorunun peşine düşelim ve biraz samimi bir sohbet açalım.
Kimlik, Genetik mi? Yoksa Toplumsal mı?
Cinsel kimlik bozukluğu genetik mi, yoksa çevresel faktörler mi etkiliyor? Bu soruya verilecek cevap, bir nevi eski bir filozof sorusuna dönüştü: "Yumurtanın dışındaki kabuk içinden mi geldi, içindeki tavuk dışarı mı çıktı?"
Cinsel kimlik, genetik olarak belirli bir cinsiyetle dünyaya gelmenizi sağlayan hormonlar ve kromozomlarla şekillenir. Ancak bu, kimliğinizin bir tek yönünü belirler. Diğer bir deyişle, vücudunuzun ne kadar testosteron ya da östrojen ürettiği, kendinizi nasıl hissettiğinizi anlamanın tam yolu değil. Birçok kişi, cinsel kimliğini keşfetme sürecinde, biyolojik faktörlerin ötesine geçer.
Hadi örnek üzerinden gidelim. Ali, doğduğunda erkek olarak kabul edilmiş biri. Ama yıllar içinde kendisini kadın olarak hissetmeye başlamış. O zaman bu kimlik değişimi, Ali’nin çocukluk döneminde yaşadığı bir “kendi içindeki kafa karışıklığı” değil, aslında kimliğini bulma sürecinin doğal bir parçası. Yani, doğuştan gelen biyolojik belirleyiciler, kişisel hislerle her zaman örtüşmeyebilir. O zaman cinsel kimlik bir tür “bulmacaya” dönüşüyor. Ve bu bulmacanın çözülmesi de zaman alabiliyor.
Kadınlar, Kimlik Söz Konusu Olduğunda Daha Duyarlı mı?
Şimdi bir soruya odaklanalım: Kadınlar, cinsel kimlik meselesi söz konusu olduğunda daha mı empatik? İşte bu soruyu, geleneksel toplumsal rollerin ötesine bakarak ele almak gerekiyor. Düşünsenize, kadınlar toplumda daha fazla duygusal işlevsellik beklenen varlıklardır. Bu, onların ilişkilerde ve kimlik konularında daha fazla empati geliştirmelerine neden olabilir.
Ancak, bu genellemeyi yaparken karşımıza çıkan ilginç bir durum da var: Her kadının duygu dünyası birbirinden farklıdır. Örneğin, Selma kendisini doğuştan bir kadın olarak hissederken, yıllar boyu erkek gibi giyinmeyi, erkekler gibi davranmayı tercih etmiş bir arkadaşını çok rahat anlayabiliyor. Bir diğer yanda, Zeynep için cinsel kimlik, çok daha derin, çok daha bireysel bir keşif süreci. Yani, kadınların empatik yaklaşımlarını çok genellememek lazım. Çeşitli kişilikler ve bireysel deneyimler de kimlik algısını etkiler.
Erkekler, Cinsel Kimlik Meselesine Nasıl Yaklaşıyor?
Erkekler, genelde her şeyi çözme odaklıdır. Toplumda bu, erkeklerin stratejik ve analitik düşünme yeteneklerine dair klişelere yol açabilir. Ama cinsel kimlik söz konusu olduğunda, erkeklerin de çok farklı bir bakış açısı geliştirdiği görülüyor. Erkekler, kadınlar gibi daha empatik olmasalar da, kendi kimliklerini bulma konusunda gayet çözüm odaklı ve mantıklı bir yaklaşım sergileyebilirler. Yani, cinsel kimlikle ilgili bir sorunu çözmek, sadece duygusal açıdan değil, aynı zamanda bireysel bir yolculuk olarak da ele alınabilir.
Mesela Ahmet, cinsel kimlik bozukluğu yaşayan bir arkadaşına yaklaşırken, önce "Bu konuda ne hissediyorsun?" demek yerine “Senin için en iyi çözüm nedir?” diyebilir. Ahmet'in yaklaşımı, daha stratejik ve çözüm odaklıdır. Ancak bu demek değildir ki, Ahmet bu konuda duyarsız. Kendi tarzında, meseleye bir çözüm bulma konusunda çok daha farklı bir yöntem izler.
Sonuçta Cinsel Kimlik, Sadece Bir Etiket mi?
Cinsel kimlik meselesi, sadece bir etiketle açıklanabilecek kadar basit değil. Her birey, kendi kimliğini bulma yolculuğunda toplumsal ve biyolojik faktörlerin karışımından etkilenir. Birinin cinsel kimliği, sadece doğuştan gelen bir özellik ya da toplumun bir dayatması olarak görülemez. Bu, aynı zamanda içsel bir keşif süreci ve bir bireyin kendini ifade etme yoludur.
Hadi bir soruyla bitirelim: Kimlik sadece kimlik kartında yazılı olan şey midir? Yoksa kimlik, kendinizi özgürce hissedebileceğiniz bir alan yaratmak mıdır?
Herkesin cevabı farklı olabilir, ama bir şey kesin: Cinsel kimlik, kişisel bir yolculuktur ve bu yolculuğu sadece kendiniz keşfedebilirsiniz.